Anadolu’nun demir çemberli tekerli arabalara ve Demir Çağı’na girişi, Hititlerin sonrasında 3200 yıl önce Balkanlardan Frigyalıların gelişiyle başlar. Kafkaslardan gelen Kimmerlerin Frig Krallığı’nı yıktıkları tarihe kadar Anadolu, Doğu ve Güney Doğudaki Asurlarla barış yapılarak, başkent Gordion ve ünlü kralı Midas ile yepyeni bir kültürle tanıştı.
Friglerin başkenti Gordion’a adını veren ve burayı kuran Gordias, Anadolu’ya göçen Frig kavimlerinin lideri ve Anadolu’ya geçince de Friglerin kralı olmuş. Fethiye Thelmessoslu bir kadınla evlenen Gordias’ın oğlu Midas ise, etraftaki kral mezarların olduğu tümülüslerin en büyüğü, aynı zamanda tahtadan gömü odasıyla dönemin dünyada bulunan en büyük ahşap yapısında yatıyor.
MÖ 900’lü yıllarda çok büyük bir şehir olarak kurulan Gordion bölgesinde MÖ 3000’lerden itibaren yerleşim olduğu biliniyor.
Atlantis’i sulara gömen, MÖ 1360’ta tüm Anadolu’yu yerle bir eden aşırı şiddetli deprem felaketi sonrasında Makedonya ve Trakya’yı terk eden kavimler, veba belasıyla zayıflayan Hititlerin yerine yeni bir güç olarak tüm Orta Anadolu’nun kontrolüne başlıyorlar.
1200’lü yıllarda Frigler bu şehre yerleşmişler, fakat yüzeysel olarak görülebilen devasa yapıların inşaatı 300 yıl sonra gerçekleşmiş.
Günümüz Türkiye sınırlarının çok büyük bölümüne egemen olan Kral Midas’ın MÖ 700’lü yıllardaki Altın Çağı’na ait kanatlı altın aslanlar, süslü kolyeler ve gösterişli sofra gereçleri, kadim kralın payitahtı olan Gordion’dan çıkmış…
Barış içinde yaşadıkları Asurların Muşkili Mita dedikleri, mitolojide Kral Midas’ın dokunduğu her şeyin altına dönüşmesi efsanesinin giysilerin demir oksitle kaplanıp altınsı frapan renge dönüşmesiyle ilgili olduğu iddia edilse de, MÖ 6. yüzyıl sonlarına kadar Sakarya Nehri ile Porsuk Çayı’nın birleştiği bu yerde bolluk ve refah içinde yaşadıkları çok iyi biliniyor.
Anadolu’yu kateden ana yolların kavşağındaki konumu, kaynaklar sayesinde suyun bolluğu ve kuru tarım ve hayvancılığa uygun açık araziyle çevrili olması, büyük yapıları, güçlü kale surları, büyük avlusunun çevresine dizili dikdörtgen binaları ve sarayıyla Gordion, nehirlerden çıkarılmış çakıl taşlarıyla yapılan mozaik zemin döşemeleriyle de ilklere sahip.
Tatepes denilen halı ve kilimlerindeki çok ince dokumalar, fil dişi kakmalı ahşap lüks mobilya, seramik kap ve demir objeler, yıkıldıkça yandıkça üst üste inşa edilmiş Gordion’un yüksek kalesinin kalıntılarında bulunmuş.
Kimmerleri bastıran Lidyalılar, siyasi egemenliklerini Anadolu’nun içlerine doğru genişletirken, Gordion’u da Persler gelinceye kadar askerî garnizon olarak kullanmışlar. Darius’un Kral Yolu’nun en önemli alışveriş merkezi de olan bu antik yol kavşağı, Büyük İskender’in Gordion Düğümü’nü kılıcıyla kestiği hikayeye bile sahip…
Efsaneye göre; bir arabayla tapınağa gelecek ilk kişinin Friglerin kralı olacağı kehaneti, çiftçi Gordias’ı kral yapmış ve getirdiği öküz arabası, Sabazios yani Zeus’a adanarak şehrin akropolündeki tapınak sütununa kızılcık dallarından hiç çözülemeyen Gordion Düğümü ile bağlanmış… Yarım bin yıl sonra Büyük İskender de, “her kim bu düğümü çözmeyi başarırsa o aynı zamanda Asya’nın da hükümdarı olacak” rivayetine inanarak Milattan Önce 333’te kılıcıyla bu düğümü kesmiş ve “Asya’nın Efendisi” olarak selamlanmış!..
Yassı bir höyük şeklindeki dış çevresinin içinde muhteşem bir antik kent olan Gordion’da saray yapılarını halkın yaşam alanından ayıran kerpiç duvarların izlerini halen görebiliyorsunuz.
Bulamaç haline getirilmiş kil serili ve bunun üstüne kuru kilden tepe yığılı katmanlarıyla Frig tümülüslerinin yüksekliği, gömülen kişinin önemine bağlı olarak değişirmiş. Yassıhöyük’ten çok daha yüksek 60-70 metrelik tümülüslere, Eskişehir’in etrafındaki dağların zirvelerinde ya da Afyonkarahisar yönündeki Frigya Vadisi’nde rastlanıyor… Yozgat yönünde Kerkenes’te 70’ten fazla ve Ankara’daki 20 tümülüsten en büyüğü, şu anda Anıtkabir’in bulunduğu Rasattepe’de imiş…
Gordion’un çevresindeki yaklaşık 85 tümülüsün düz ovadaki yuvarlak tepeleri ise, ahşap mezar odalarındaki çok ince kakma geometrik motifli bezeme işçiliğine sahip ahşap mobilyalar ve seramik hayvanlar gibi lüks eşyalarla doluymuş…
Orta Doğu’dan Gordion’a getirilen hayvan başlı kovalar ve kazanlar gibi tunç objeler ve bulunan kapların üzerindeki balmumu bantlarda, bilinen en eski Frigçe yazı örneklerine rastlanmış.
Güneye doğru uzanan askerî rotanın üstündeki Emirdağ’da ise Frigya’nın son döneminde kendi sikkelerini basacak kadar zenginleşen Amorium Hergen Kale’nin, MÖ 2000’li yıllardan itibaren Hititlerce de prestijli bir şehir olduğu fark ediliyor. Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kesintisiz yerleşim görmüş bu antik noktanın isminden ilkçağ Hint-Avrupa kavimlerinin anne anlamına gelen Anadolu Ana Tanrıça kültüyle ilişkili bir yer olduğu düşünülüyor. MÖ 6. yüzyılda hayvan masallarıyla ünlü Ezop’un Amorium’da yaşadığına inanılıyor.