P16 Meke

37°41’08”K 33°38’25”D

Dünyanın nazar boncuğu Meke Maarı'na doğru; Doğanşehir Malatya’daki Sürgü kıyısından Karapınar’daki Acıgöl’e 600 kilometre, geçmişteki hızlı kervan sistemiyle bile iki haftada geçilirmiş...

Binlerce yaşındaki tarihi eserlerin toprak altında kalmış kısımlarına arazi lastiklerimiz ile basmak istemiyorduk…
Ve elbette yeterinden fazla yıpratılmış doğal güzelliklerimize de dokunmadan geçmek istiyorduk.

O sebeple de kültür mirasına kesinlikle zarar vermeden ve doğa koruma kurallarına da tam uyarak, Anadolu’nun en ücra köşelerinde bile duvarlar veya şeritler olmasa bile kendi sınırlarımızda kalarak dünyanın en eski yolları üzerindeki tarihin ilk teker izlerini araştırıyorduk…

Tarsus’tan çıkan ve Konya’ya doğru devam eden Anadolu’nun en önemli antik yolu, Torosları aşıp Ereğli üzerinden Karapınar’a doğru ilerlerken, sönmüş eski yanardağların kısa yükseltileri ve krater gölleriyle büyüleyici, sanki bu dünyaya ait olmayan bir manzaradan geçiyor…

Aslında Latincesi mare yani deniz olan, püskürme veya patlamayla birlikte lav ve mağmanın geniş, hafif kabarmış şekillerde volkanik kayaların alçak kenarında oluşturduğu suyla dolu sığ krater göllere maar deniliyor.

Adı meke kuşlarından gelen bu doğa harikası Meke de, tam olarak bir maar… Uzunluğu 800 metre, genişliği 500 metre olan 12 metre derinliğindeki gölü, yaz sonlarında tümüyle kuruyor… 

5 milyon yıl önce Pleistosen Çağ’ın yeryüzü ve yanardağ hareketliliği ile oluşan 981 metre irtifadaki Meke Maarı, zamanla tuzlu suyla dolmuş, fakat günümüzden 9000 yıl önce ikinci bir volkanik patlama ile gölün ortasındaki tepesinde daha küçük krateri de olan 50 metrelik bir ada gibi volkan konisi oluşmuş. Yapısıyla en şiddetli yağmurları bile hemen emebilmesiyle de binlerce yıldır şekli hiç bozulmamış… Son yıllarda gölün, suların azalmasıyla yoğunlaşan mikroorganizmalarıyla kırmızı bir renk alması da çok ilginç…

Anadolu, belgelenmiş şekilde Neolitik Çağ’dan bu yana yerleşim yeri olmuş… İnsanlık tarihinde, besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulması ile başlayan Neolitik Çağ’da besin üreticiliği biliniyor, fakat pişmiş toprak kaplar daha yokken bunların yerine sepet, tahta ya da taştan kaplar kullanılıyormuş… Akeramik yani seramiksiz bu Neolitik evre, dünyada sadece Anadolu’da ancak birkaç yerde saptanırken, belirli bir düzene göre inşa edilen yapıları, taş ya da kemik alet ve silahları, süs eşyaları ile ilk yerleşik köy örnekleriyle ortaya çıkarılmış…

İşte bu ıssız ve doğallığını halen korumaya çalışan tüflü bazaltik düzlüklerden geçerken, barkanlar, kumullar, travertenler, kül konileri, lav alanları, diatrema obrukları, patlama kraterleri ve maar oluşumları, bizleri bir anda o binlerce yıl öncesindeki ilk insanların uzaklara ilk kez gittiği günleri gözümüzde canlandırabiliyorduk…

P15 Ihlara Hasan Dağı

P17 Karadağ