Çok sayıda çanak çömlek örnekleri, farklı tarzlardaki heykelcikler ile inanca dair her türlü kanıt ve zengin kalıntılar Anadolu’nun eski dönemlerden itibaren insanlar tarafından tercih edilmiş olabildiğini ve medeniyetlerin Anadolu üzerinden geniş alanlara sirayet ettiğini ispatlıyor. Bölgenin güçlü karakteristik özellikleri ve etkileşime açık olması aslında sosyal, dini, ekonomik, sanatsal ve pek çok konuda benzerlikler oluşturduğu gibi kendi içinde farklılıklara da gebe yapısıyla çok kültürlülüğü ve zengin buluntuları günümüze miras bırakmış.
Çatalhöyük’te evlerin duvarlarına çizimler ve simgeler yerleştirilerek, belirli aralıklarla sıvama ve boyama işlemlerinin yapılması, gelişkin bir portre çiziyor. Bulunması zor, önemli bir madde olan obsidyenin Çatalhöyük’te evlerin içine zulalanması, obsidyenin adak veya büyü malzemesi olarak kullanıldığını sembolik olarak ifade ediyor. Kazıma yüzeyli bezemeli taş kapların bir kısmının yüzeyinde çeşitli hayvan tasvirlerinden ve soyut sembollerden oluşan motiflere de rastlanmış. Tanımlanamayan bazı cisimler, yaratıklar, yılan, akrep, kuşlar, yabani keçiler belirli ve sistematik bir şekilde, kombinasyonlu olarak çizilmiş. Bazı kapların üzerinde süsleme amacıyla değil ritüel amaçlı insan motifleri bulunmuş.
Çatalhöyük’teki Doğu Anadolu obsidyenleri ve Erken Seramik Neolitik’te bölgesel etkileşimin yeniden yapılandığını akla getiriyor,
İnsanlığın gelişiminde önemli bir evre olan yerleşik toplumsal hayata geçişle birlikte, tarımın başlangıcı ve avcılık gibi önemli sosyal değişim ve gelişmelere tanıklık eden Çatalhöyük Neolitik Kenti, Güney Anadolu Platosu’nda yaklaşık 14 hektarlık bir alan üzerinde duruyor. İki höyükten oluşan Çatalhöyük’te Doğu Höyüğü, MÖ 7400 ve 6200 yılları arasına tarihlenen 18 Neolitik yerleşim katmanından oluşmuş. Bu katmanlarda, sosyal örgütlenmeyi ve yerleşik hayata geçişi simgeleyen duvar resimleri, rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal öğeler yer alıyor. Batı Höyüğü ise, MÖ 6200 ve 5200 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Dönem’e ait kültürel özellikler gösteriyor. Bu özellikleriyle Çatalhöyük, aynı coğrafyada 2 bin yıldan fazla bir süredir var olan köylerden kentsel hayata geçişin de önemli bir kanıtı…
Çatalhöyük’ün içlerine çatılardan girilen birbirine bitişik evler ile sokağı olmayan benzersiz bir yerleşim özelliği var. Ortadoğu ve Anadolu’da başka Neolitik alanlar bulunmuş olmasına rağmen, Çatalhöyük, kalıntıların boyutu, yaşayan toplumun yoğunluğu, güçlü sanatsal ve kültürel gelenekler ve zaman içindeki sürekliliğin benzersiz bileşimi ile olağanüstü evrensel değer taşıyor.
Höyük, farklı yükseklikte iki tepe yükseltisi nedeniyle çatal sıfatını almış. Yüksek tepenin batı yamacında 13 yapı katı açığa çıkarılmış. En erken yerleşim katı, stil kritiği yolu ile MÖ 5500 yıllarına tarihleniyor. İlk yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapılara ait özgün buluntuları ile insanlık tarihine ışık tutan bu merkezde; temel derinlikleri az, kerpiç, dörtgen evler ortak duvar olmadan, müstakil, ayrı ayrı planlanmış… Ve ihtiyaç duyulunca yanına başka bir ev yapılmış. Tek katlı evlerin bitişik duvarları nedeniyle şehirde sokaklar yokmuş. Ulaşım, duvarlar arasındaki ağaç dikmeler üzerine gelen kirişlerin taşıdığı düz ve üst örtüsü kamış üzerine sıkıştırılmış kil toprak olan damlar üzerinden yapılmış. Eve giriş de, damda açılan bir delikten merdivenle bir oda ve bir depoya inilerek yapılmış. Odaların içinde dörtgen ocaklar, duvarların ön kısımlarında taban döşemesinden yüksekliği bir iki karışlık sekiler ve sıvalı duvarlar içinde dörtgen nişler bulunuyormuş.
Çatalhöyük’te 10’uncu tabakadan itibaren bulunmuş, diğer odalara nazaran daha büyük kutsal odalarda, duvarların sıvası üzeri beyaza boyandıktan sonra sarı, kırmızı ve siyah tonlarda resimler yapılmış. Duvar resimleri yanında ise, orijinal boğa başı, koç başı ve geyik başlarının sıkıştırılmış kil ile konserve edilmiş trofeleri duvarlara aplike edilmiş. Bunların yanında rölyef halinde insan figürleri ile hayvan figürleri de bulunmuş. En güzel örneklerin rastlandığı 7’nci tabakadan itibaren de paleolitik insanın mağara duvarlarına yaptığı, inanç olarak, avın bereketi için yapılmış resimlerin artık gelenek olduğu kanıtlanmış. Geç döneme doğru duvar resimlerinde kuş motifleri ile geometrik desenler ortaya çıkmış. Duvarlara resmedilmiş akbabalar tarafından parçalanan başsız insan figürlerinin ölü gömme adetleri ile ilgili olduğu sanılıyor. Akbabalar tarafından et kısmı yenerek temizlenen kemikler toparlandığı ve hasırlardan yapılmış bir örtüye sarılarak, yapılan araştırmalarda çok sayıda iskelet ortaya çıkarıldığı ev içindeki şekillerin altına gömüldüğü tahmin ediliyor. Ölü hediyesi olarak kemikten yapılmış aletler, renkli taşlar, kesici aletlerden taştan baltalar, deniz kabuğundan yapılmış boncuklar konmuş.
Çatalhöyük kazısında ele geçen heykelcikler bize ana tanrıçaya tapınmanın başlangıcı ve zamanın inançları hakkında özgün bilgiler veriyor. Pişmiş toprak ve taştan yapılmış 5 ila 15 santimetrelik heykelciklerin şişman, iri göğüslü, büyük kalçalı ve zaman zaman doğum yapar şekilleri, bolluk ve bereketi temsil ediyormuş.
Çatalhöyük’teki baltalar, sığ tabaklar, yüksek kabartma bereket tanrıçası motifleri ile süs eşyası olarak kullanılan bilezik ve kolyeler, alet ve malzemelerin hemen hepsi taş ve pişmiş topraktanmış. Bulunan iri taneli hamura sahip çarksız siyah veya kiremit renkli kaplar ve çanaklar da, ana tanrıça ve mukaddes hayvan figürü de pişmiş topraktan yapılmışlar. Kemikten yapılmış kesici ve delici aletler ile obsidyen mızrak ve ok uçları Çatalhöyük’te kullanılan en önemli malzemelermiş…