Halen dimdik duran küçük kalesiyle Yeşildağ üzerine yerleşmiş Birecik, en az 3 bin yıldır Fırat boyunca ilerleyen kervanların kontrol ve korunma şehri olmuş.
Hitit, Asur, Pers ve Makedonların bölgeye hakim olmak için ellerinde tutmak istedikleri bu önemli askeri üs, aynı zamanda tersanelere sahip bir nehir limanı olarak, Bağdat ve Basra’ya ulaşım hattının merkezi olmuş. Nesli tükenmek üzere olan kelaynak kuşlarının da evi olan Birecik’te Fırat’ın genişlediği ve sakinleştiği suların üstünde Anadolu ve Mezopotamya’dan gelen mallar taşınırmış.
Erken Tunç Çağı’na ait 5 bin yıllık üç hektarlık alanda kazılmış 300 mezarda bulunan mızraklar ve diğer metal silahlar burada çok büyük bir savaş yaşandığını da akla getiriyor.
Bronz Çağ’da Uruk olarak bilinen Kırkamış’ın ise, Fırat kıyısındaki yine önemli bir liman olmasından başka, Sümerlerin ünlü Gılgamış destanındaki kralın yaşadığı yer olma iddiası da var. Bu eski Hitit döneminde bölgenin başkentini ele geçirmek için Babilliler ile Mısırlıların, milattan önce 605 yılında karşı karşıya geldikleri, Mezopotamya’nın en yoğun antik kavşağındaki kazıları tam 90 yıl önce Arabistanlı Lawrence başlatmış. Asur tarzı savunma hatları, tapınakları, sarayları ve çok sayıdaki bazalt heykellerinden başka Luvi dilinde hiyeroglif yazıtlı kabartmalarıyla antik Anadolu kalıntıları arasında en zengin noktalardan biri imiş. Kare levhalarla döşeli avlusu ve nehir çakıllarından mozaiklerle zeminleri süslenmiş Katuwa sarayındaki tanrı Marduk’a yazılmış çivi yazılı tabletler bulunmuş olsa da, 4400 yıl öncesine ait bulunmuş sandık mezar ve çömlek gömülerinden, Neolitik ve Kalkolitik dönemlerden beri yerleşim gördüğü de düşünülüyor. Hatta 5 bin yıllık Ebla arşivlerinde Karkamış’tan bahsediliyor olması da çok ilginç…
Daha sonra ise Fırat üstünde ilk köprünün yapılmasıyla stratejik açıdan önemi artan, Roma İmparatorluğu’nun askeriye ve ticaret merkezi büyük Zeugma şehrine doğru antik yolları takip ediyoruz. Gaziantep Mozaik Müzesi’nde şehrin baş döndürücü zenginliği ve güzelliğine hayran kalırken, günümüze ulaşan arkeolojik kalıntıları arasında cam mozaikleriyle iki agora, iki kutsal alan, stadyum, tiyatro, iki hamam, surlar ve nekropolleriyle Romalıların lejyon üslerinin nasıl eksiksiz şehirler olduğunu görüyoruz.
Acaba tek Çingene Kızı ve nehir tanrısı mozaikleriyle yüz binlerce bulla baskılarını kimler yapmış?