Kommageneli tüccarlar, doğudaki Partların topraklarında ticaret yaparken, Çin’den ipek, Hindistan’dan egzotik hayvanlar ve baharatlar gibi pek çok malın alışverişiyle zengin olmuşlar… Kommagene sadece bir geçiş yeri değil, aynı zamanda lüks malların tüketildiği bir ülke de olmuş… Kral Yolu ve İpek Yolu’ndan getirilen mallar, Doğu ile Batı arasındaki ticaretin merkezi Samosata’da bir araya gelen zengin Part ve Romalılara satılıyormuş. Denetim altında tutulan Toros Sıradağları ve Cendere Köprüsü gibi, Fırat Nehri geçitleri sayesinde ağır vergiler toplanırmış… Roma Köprüsü, Septimius Severus Köprüsü olarak da bilinen antik Cabinas yani Cendere Çayı üzerindeki 1800 yıl önce son halini almış… Halen kullanılabilen bu köprü, muhteşem bir kanyondan akan çayın iki tarafını birleştiriyor. Her biri tonlarca ağırlıkta olan düzgün kesme taşlardan 7 metre genişliğinde, 30 metre yüksekliğinde ve 120 metre uzunluğunda harç kullanılmadan yapılmış olan bu Roma köprüsünün, Kommagenelilerin çok daha eski bir köprüsünün üzerine yapıldığı söyleniyor.
Cendere’den yukarı keskin virajları aşarak Samasata’ya doğru 2500 yıl önce döşenmiş antik yol üzerinden tırmanırken, işgal edilemeyen Kommagene’nin okçularının kullandığı ilk fosfor uçlu çelik mızrak ve oklar, süvarilerin, askerlerinin ve hatta atların siyah çelikten zırhları gözümüzde canlanıyor. Kartal, boğa ve aslan heykelli 10’ar metrelik sütunlarıyla, Kommagene kraliçelerinin anıt mezarı Karakuş Tümülüsü’nün yanından geçiyoruz.
Antik Batı’yı Doğu’ya bağlayan bu önemli Anti Toros yolumuz, Malatya Melitene’yi Kommagene’nin başkenti Samosata’ya bağlayan güzergâh üzerindeki devasa bir nekropolü olan Perre’den de geçiyor… Me’arath gazze Pörön, Mezopotomya’da ise Pirin olarak bilinen bu büyük kent, kutsal şehir olarak anılırmış. Bugün halen kullanılan çeşmesinden akan suyun güzelliği, Antik Dönem’de bu güzergâhtan geçen yolcular, kervanlar ve orduların burada konaklamalarını sağlamış.