Günümüzden 3300 yıl önce Hitit imparatorluğu ve Mısır Firavunluğu, bugünkü Suriye topraklarından geçen ticaret yollarını ele geçirmek için Kadeş Savaşı’nda karşı karşıya gelmiş. Savaşta kazanan olmayınca da; dünyanın iki büyük gücü arasında tarihteki ilk antlaşma olan Kadeş Antlaşması imzalanmış.
Öncesi ve sonrası olsa da MÖ 1600’den 1200’lere kadar, gerek kuzey-güney hattında gerekse de doğu-batı hattında 5000 yıllık ana ticaret yollarının, her yönden tam ortasında kalan 6 kilometrelik surlarla çevrili Hattuşaş, milattan 3 bin yıl önce de ve hatta Asur Ticaret Kolonileri dönemlerinde de yerleşim yeri olmuş, fakat Hattilerin yerini alan kudretli Hititlerin başkenti olunca altın devrini yaşamış.
Çivi yazılı binlerce tablet arşivlerinde “Bin Tanrılı Şehir” olarak geçen Hattuşa’da bugüne kadar saray ve tapınaklar, Aslanlı Kapı, Kral Kapı, Yerkapı gibi çoğu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiş olan anıtsal kapılar, kralların ikamet ettiği Büyükkale Saray Kompleksi, Aşağı Şehir’de ülkenin en yüksek tanrıları olan Fırtına Tanrısı ile Güneş Tanrıçası’na adanmış Büyük Tapınak, Hitit Büyük Kralı II. Şuppiluliuma’nın yaptığı işleri anlatan yazıtın bulunduğu Hiyeroglifli Oda, devasa boyutlarda tahıl ambarları, kısmen silinen fakat Mısırlıların hiyeroglifinden çok farklı olduğu anlaşılan, Luvi dilinin bir şivesi olduğu düşünülen Hititlere ait en uzun hiyeroglif yazıyı içeren Nişantepe Yazıtı gibi çok sayıda yapı açığa çıkarılmış. Yazı, Asurlular tarafından getirilmiş olsa da; Urartular gibi Hititler de, Asurlulardan aldıkları çivi yazısını ve kendi buluşları hiyeroglif, yeni resim yazısını kullanıp geliştirmişler.
Yapılan kazılarda, 5 kültür katı gün ışığına çıkmış olsa da, 8 farklı dili konuşan farklı uzaklardan gelmiş 50 bin kişinin yaşadığı Hattuşaş‘tan günümüze; Eti Uygarlığı’nı bizlere tarif eden Yukarı Şehir, Aşağı Şehir, Büyük Kale ve Yazılıkaya kalıntıları ulaşmış.
Toplumlarında genel ahlak seviyesini ve genel ticareti koruyan, 200 kanunun yer aldığı yasaları bile varmış.
Hayvancılık, at yetiştiriciliği, meyve, tarım ve zanaat ekonomileriyle zenginleşen Hititler, Anadolu bina tekniğine pencereleri eklemişler. Kutsal su kültü için konulan göl ve havuz sistemi de, onlarla birlikte başlamış.
Tanrıların Evi Yazılıkaya ise, sadece Hitit rahiplerinin, kralın ve kraliçenin girebildiği 12 metre yüksekliğindeki kayalarla çevrili üstü açık bir yamaç tapınağı… Batı duvarlarında tanrıların ve doğu duvarlarında başlarında yüksek başlıklarıyla tanrıçaların kabartmalarının olduğu kireç taşı galerisinde, IV. Tudhaliya için işlenmiş rölyef, Hititlerin sanatta da dönemin en yüksek niteliklerine kavuştuğunu bizlere gösteriyor. Küçük Galeri’nin girişinde 12 yeraltı tanrısını ve içerde Tanrı Şarumma’nın, Hititlerin büyük kralı Tudhaliya’ya sarılmasını anlatan kabartmalar yapılmış. Doğu ve batı duvarlarının birleştiği noktada ise baş tanrı olarak Teşup ve Hepat’a yer verilmiş. Nanni, Hazzi, Şarumma ve Hurri tanrı kabartmaları da, benzersiz…
Kafkaslardan geldikleri tahmin edilen Hititlerin kayaları düzleştirme kabiliyetleri, anal denilen yıllıklarla ilk tarafsız tarih yazıcılığını başlatmaları, kralın bile yetkilerini kısıtlayabilen pankuş denilen asillerden oluşan meclisleri ile o zamanların en gelişmiş topluluğu olduklarının kanıtları…
Ülkelerini savaş tanrıları adına da yöneten kralları, asiller ve rahipler hariç, hürler ve köle sınıflarını ordularına katarlarmış… Madencilik bile askerlikten sonra gelirmiş. Kaleleri, silahları, aletleri, seramikleri ve su kanalları ile dokumacılıkta da ileri gitmiş olan Hitit diyarından geçen herkes hayran kalırmış.